| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
mekke medine canlıfacebook sayfasımız |
ŞAH-I NAKŞİBEND HAZRETLERİ13 Haziran 2011, 15:44 Emrecan Er Kendi nefislerinize töhmet eyleyiniz! Her kimse ki; kendi nefsini yaramazlıkla anarsa, onun noksanlıklarını bilmiş olur. Böylece çare bulmak kolaylaşır.
• Kendi nefislerinize töhmet eyleyiniz! Her kimse ki; kendi nefsini yaramazlıkla anarsa, onun noksanlıklarını bilmiş olur. Böylece çare bulmak kolaylaşır. Bu tarikatin çok kimseleri olmuştur ki, başkalarının kitabını kendilerine isnâd eder ve onun yükünü çekerler.
• Masivâya sarılmak, bu yolun sâliklerine büyük bir perdedir. Hakikat ehli imânı, şöyle tarif etmişlerdir: "İman, fayda ve zarardan kalbe doğacak bütün fikirleri silmek ve kalbi ancak Allah'a bağlamaktır. Gönüller sadece Allah'a âşık ve hayrandır." • Bizim tarîkimiz "Ürvet-ül vüskâ" dır. Hz. Resûlullah Efendimizin (s.a.v) eteğine yapışmak ve Sahâbe-i Kirâm'ın (r.a) eserlerine iktidâ etmektir. Bu tarikatte az amel ile çok fetihler olur ama, sünnete riâyet etmek büyük iştir. Her kimse ki, bizim tarikatimizden yüz çevirir; dininde batar. (Tehlike vardır) • "Lâilâhe" tâbî olunan ilâhları silmektir. "İllallah" Mâbud'u, yani bihakkın Allah'ı isbattır. "Muhammed Resûlullah" kendisine uyanı, makamına yükseltmektir. • Zikirden maksat, Kelime-i Tevhîd'in hakikatına erişmektir; çok söylemek şart değildir. • Biz iki kimse, bu yola gitmiştik. Benim maksûdum,cümleden geçmek idi. Allah'ın inayeti erişti ve beni her şeyden geçirdi, maksûda eriştirdi. • Şeyhim derlerdi ki: "Gerçek namaz, oruç, riyâzet ve mücâhede, Hak Teâlâ Hazretlerine erişme yoludur." Ama benim indimde "nefy-i vücûd"; yolların en kısasıdır. • Sâlik eğer ömr-ü ebedî ile muammer olsa, şeyhinin terbiyesi nimetinin ve lûtf-u himmetinin şükrünü edâ edemez. • Biz hakikat devletine erişmeye ancak vasıtayız. Bizden kesilip, hakikî maksûda erişmek gerektir. Salık fenâ mertebesine gelip, Hak Teâlâ'mn bekasına ârif olduktan sonra, cümleden kesilmek gerektir. Bu makam, kâmiller ve mükemmiller "mürşidler" makamıdır. • (Kendi vücûdunu işaret ve imâ ederek) "Eğer bu vücûddan daha harâb bir vücûd olsaydı; bu fakir, hazinesini o harâbede gizlerdi. (Yani mesele bedende değil, cevherdedir!) • Kalb dedikleri, hakikat-i câmi' insâniyyeden ibarettir; ulvî ve süflî mecmu kâinat, bunun tafsilidir. Fakat o hakikat, ecsâma hululden münezzehdir. Gözü, fikri, hayali yani cem'i kuvveyi, buna müteveccih bulundurmalıdır. Muhakkak ki; bu hâlde gaybet ve bîhodluk keyfiyeti zahîr olmaya başlar. (Yani Hak'la Hak olmak demektir) • Bizim tarîkimiz sohbettir. Halvette şöhret vardır; şöhrette âfât vardır. • Hayır cemiyettedir. Bu tarikatın talihleri cemâat sohbetinde, çok hayır ve bereket bulurlar. • Tevhîd sırrına erişmek müyesser değildir. Mârifet sırrına ermek mümkündür ama güçtür. • Biz kolay kabul etmeyiz. Eğer kabul edersek, geç kabul ederiz. Zira kabul şartlarını gereği gibi bulmak zordur. • Kâh istidâtlı mürîd bulunur, sâhib-i kabul Pîr bulunmaz; kâh Pîr bulunur, müstaid tâlib bulunmaz. • İlim ikidir: Biri kalb ilmidir ki; fâideli bilgidir. Bunu peygamberler, resuller öğrettiler. Biri de lisan ilmidir ki; Hak Teâlâ'nın Âdem evlâdına hüccetidir. • Sülûkumun başında halim öyle idi ki; her nerede iki kimse sohbet eder görsem, kulak verirdim. Eğer sohbetleri Allah (c.c) bahsinde ise şâd olurdum. Masivâ bahsinde ise gam-nâk ve dil-hûn olurdum. • Gençlikte niyaz ettim:' 'Ya Râb! bu yolun yükünü çekmeye bana kudret ver; tâ ki, ne kadar riyâzet ve mücâhede var ise yapayım!" Bu duâm kabul buyuruldu da şimdi pîrlik vaktinde, riyâzet külfetinden ve mücâhededen âzâd oldum. • Eyyâm-ı sülûkumda Hâce Baba Semâsî'nin vasiyetleri gereğince, çok hadîs ve ulemâ sohbeti dinledim. Lâkin, bana bu yolda en ziyade yardım zilletten oldu. Bizi bu kapıdan içeri aldılar; her ne bulduksa, bu sıfattan bulduk. • Nefy-i vücûd, yokluk, azîm işdir. Bu sıfatlar, bu yolda vuslat devletinin ipucudur. Bizi fenâ ve niyâz kapısından kabul ettiler; her nereye eriştim ise buradan eriştim. - Yirmi iki senedir ki; Hâce Muhammed Tirmizî'nin rûhâniyyetine mutâbakatla, bî-sıfat ve bî-rengim. Eğer bir kimse beni bilmek isterse, hâlâ bî-reng ve bî-sıfâtım. • Bir gün Zivertun yahut Rivten köyü mescidinde, direğe dayanıp kıbleye karşı oturdum. Bende anî bir gaybet hâli zuhur etti ve bütün vücuduma yayıldı. Bu hâl bende beni, küllîyen mahvetti. "Bil ki maksûduna erdin" hitâbını işittim. • Bize kibr atfetmişler. Bizim kibrimiz kibr değildir, kibriyâdır. • Bizler her ne bulduk ise, "fakr" sıfatı ile bulduk. • Bir kimse Hakk'ın ulûhiyyetini tam mârifetle bi-hakkın bilse; o kimse şâir eşyayı da keşif yoluyla bilir. Hiç bir mâhiyyet kendisinden gizli kalmaz. Zira cem'i eşya ve malûmat, Hak Teâlâ'nın sıfat ve esmâsının zâhirde görünmesidir. • Arifin kalbi kadar vâsi, başka hiç birşey yoktur. Yerler ve gökler ârifin kalbine nisbetle, bir nokta gibidir. Bu yüzdendir ki Cenâb-ı Bârî: "Yerime, göğüme sığmadım; mü'min kulumun kalbine sığdım" buyurmuştur. • Kalblerin vüs'ati birdir. Lâkin kalblerdeki mârifetin vüs'ati bir değildir. • Eğer yârânımın ayıplarına bakarsam, yârsız kalırım. Zirâ ayıpsız dost yoktur. İyileri herkes sever. Hüner, kötülerle dostluk oyununu kazanmadadır. • Velî olan kimse Hakk'ın inâyeti ile, her türlü beşerî âfetlerden mâsundur. Nefsi kendisine galebe çalamaz. Hasbel-beşer vel-kader bir kusur işlese ve hemen arkasından tövbe etse, Hak Teâlâ kabul eder ve bağışlar. • Velîden zuhur eden keşif ve kerâmetlere iltifat edilmez; ancak itimat edilir. • İstikâmet, bin kerâmetten hayırlıdır. • Yatırların ruhuna hediye edilen duâ ve niyâzlarda büyük ecir ve iltifat vardır. Zira evliyâ ervâhı, daima medetkârdır. • Seyr-i Sülûk'dan maksat, mârifet-i ilâhiyye ve Rızâullah'dır. Rızâ ve takvâ ile Mevlâ'ya varmaktır. • Velî şu kimsedir ki; mahviyyette ola, yüzü görülünce sevgi telkîn ede, söz ve sohbetinde meziyetlerinden bahsetmeye! Özet olarak bir velî, bütün güzel ve iyi şeylerin sembolü ola! • "Ey imân edenler! Allah'a imân ediniz!" mealindeki âyetle, her göz açıp kapamada bu tabiî vücûdun inkârına işaret ediyoruz. Sen o ibâdete gerçekten lâyık olan Allah'ı isbat et! ( Yani biz yokuz Allah var, demektir.) • Kalb balık, zikir de sudur. Kalbi, daimâ zikirle yaşatmalıdır.(*) • Velîlerin isteği, Allah'ın istediğinden başka bir şey değildir. • İbâdet on kısımdır; dokuzu helâl rızıktır. Bu zamanda ekincilik ile bağbanlık, ticaretten sonra helâle en yakın rızıktır. Kaddesallahü sırrahül aziz. Allahü Teâlâ taklitlerimizi tahkik buyurup, bu sevgili dostunun sırrı ile sırlarımızı yoldaş eylesin. (Amin) Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsia Bu haber 4796 defa okunmustur.
|
E-BÜLTEN ÜYELİĞİ_SAAT_NAMAZ VAKİTLERİ |
||||||||||||||||
Bu sitenin içeriği titiz çalışmalar ile hazırlanmaktadır. Kaynak gösterilmesi şartı ile çoğaltılabilir. Altyapy: MyDesign Haber Sistemi |