Dua-yı padişahla cümle ihvan
Olurlar hep müdavim leyl-ü rûzan
Zeval bulmaz cihan durdukça ey can
Bu şehinşah-ı cihan Abdülmecid Han
Gönülle yardım et Hakk'a gidelim
Cemâl-i bâkemâle seyredelim
Yüce olan Nakşibendi tarikatının halidiye kolunda zamanın padişahına dua etmek adaptandır. Mustafa İsmet Garibullah Hazretleri bu beyitlerinde de bunu anlatmaktadır.
"Duay-ı padişahla cümle ihvan,"
[ "Bütün müridler, tarikat yolcuları padişaha dua ederler."
Duayı padişah: Padişaha dua etmekle, demektir. İzafi bir terkiptir. Beyit okunurken "dua" evvel okunur. Mana verirken "padişah" önce söylenir
"Olurlar hep mudavim leyl-ü rûzan"
"Bütün ihvanlar gecelerde ve gündüzlerde hep Padişaha duaya devam ederler."
Müdavim: Devam edici,
Leyl: Gece demektir, arapçadır. Rûzan: Cemi bir kelime olup farsçada "Gündüzler" manasına gelir.
"Zeval bulmaz cihan durdukça ey can"
"Ey kişi! (Bu padişaha nasıl dua edilmesin ki), O olduğu müddetçe bu cihanda yıkılma olmaz,"
Zeval bulmak: Yok olmak, demektir.
İslama zeval gelmez. Çünkü o, hem dinimizin, hem dünyamızın muhafazasına uğraşıyor. Kuran'dan ve Resulullah'ın sünnetinden ayrılmamamıza yardım ediyor.
Kim bu durdukça, cihanın zeval bulmayacağı şahıs?
"Bu Şehinşah-ı Cihan Abdülmecid Han."
"Bu, cihanın padişahı olan Abdülmecid Han'dır."
"Gönülle yardım et Hakk'a gidelim. Cemali ba kemâle seyr idelim."
"Sende bu cihan padişahına gönülden dua ederek yardım et."
Padişahın Din-İ Mübin-i İslâmı koruması çok önemli bir meseledir. Bu kolay bir iş değildir. Asr-ı saadette Peygamber (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir gece dışarı çıktı, sokaklardan geçerken her evden arı vızıltısı gibi Kur'an sesleri geliyordu.
Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) Ebu Musa Eşarinin (RadıyALLAHu Anh) evinin önüne geldiği zaman onun, Kur'an-ı Kerim'i tecvidli ve makamlı bir şekilde okuduğunu duydu. Ve onu sonuna kadar dinledi. Sabah olunca Efendimiz Ebu Musa (RadıyALLAHu Anh) a hitaben buyurdular kir
"Ey Ebu Musa! Elbette sana Davut (Aleyhisselâm) in sesi gibi ses verildi."
Davud (Aleyhisselâm) Zebur okurken kuşlar baş ucunda, diğer mahlûkat etrafında toplanıp onu dinlerlerdi.
Efendimiz (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) daha sonra sahabe-i kirama dönerek: "Dün gece dışarı çıktım. Evlerden arı vızıltısı gibi Kur'an-ı Kerim sesleri geliyordu. Ebu Musa (RadıyALLAHu Anh) ın evinin önüne gelince onu dinlemeden geçemedim." buyurdu.. Bunun üzerine Ebu Musa (RadıyALLAHu Anh): "Ya ResulALLAH! senin dinlediğini bilseydim, daha dikkatli okurdum dedi.
İşte hakiki Padişah!
Hazret-i Ömer'de (RadıyALLAHu Anh) Emirul Müminin iken geceleri gezip dolaşır, insanlara bekçilik yaparak halkın emniyetini sağlardı. Bir gece gene Ibn-i Mes'ud (RadıyALLAHu Anh) ile beraber böyle gezerken bir evden şarkı sesi geldiğini duydu. Kapının arasından bakınca yaşlı bir adamın içki içtiğini, bir cariyenin de ona şarkı söylediğini gördü.
Hazret-i Ömer derhal hiddetlenerek pencereden içeri girdi. Ve o adama "Senin gibi birine bu hâl yakışır mı?" dedi. Adam ayağa kalktı. Ve Hazret- i Ömer'e dönerek: "Ya Emirel mümînin! ALLAH aşkına beni dinlemeden hüküm verme" dedi.
Hazret-i Ömer de: "Söyle" buyurdu. Adam o zaman: "Ben ALLAH'a bir yerde asi olduysam sen üç yerde asi oldun." dedi. Hazret-i Ömer: "Nedir onlar?" diye sorunca:
Birincisi: Mevlâ Tealâ Hazretleri: "Kusurları araştırmayınız" (Hucurat Suresin:12 den) buyurdu sen ise benim hâlimi araştırdın.
İkincisi: Cenab-ı Hak:
"İyilik, evlere arka taraflarından gelmeniz değildir. Lâkin iyilik muttaki olanların (sakınanların) iyiliğidir. Evlere kapılarından giriniz." (Bakara Suresi: 89) buyurdu. Sen ise böyle yapmadın.
Üçüncüsü: Mevlâ Teâîa hazretleri:
"Kendi evlerinizden başka evlere müsaade istemeden ve
sahiplerine selâm vermeden girmeyiniz" (Nur Suresi:27l) buyurdu. Sen ise izinsiz olarak selâm vermeden girdin.
Gazaplandığı zamanda Hazreti Ömer'i dağlar durduramazdı. Ama yukarıdaki ayet-i kerimeler kendine okununca, Hazreti Ömer: "Doğru söyledin. Beni affeder misin?" dedi, Adam da: "Seni ALLAH affetsin" diye cevap verdi.
Hazret-i Ömer ağlayarak dışarı çıktı. Giderken: "ALLAH Ömer'i affetmezse hâli ne olur?" diyordu.
İşte milletin başına böyle müslüman idareciler lâzımdır, Eğer böyle idareciler olmazsa çalgıda çalınır, televizyondan kötü şeylerde seyredilir, çıplak da gezilir, içki de içilir, kumar da oynanır, herşey yapılır. Gavur gibi yaşanılır.
Milyarları olan bir kimse de 50 bin lira zekât vermiş. "Ben zekâtımı verdim" diyor. O zekât verilmedi demektir. Malının kırkda birini vermesi lâzım ki zekâtını tam vermiş sayılsın,
Müslüman idareciler lazım, zenginlerden zekâtlarını tam alarak fakirlere versinler ki, dünya düzene kavuşsun. Bundan dolayı Resulullah (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) Hazretİ Muaz (RadıyALLAHu Anh) ı Yemene Vali tayin ederek gönderirken:
"Zenginlerinden al. Fakirlerine ver." buyurdu.
Müslüman idareci ile din tamamlanır. Ancak o zaman Kur'an okunur, tefsir, fıkıh, arapça, hadis, akaid, tasavvuf okunur. Gereği üzere amel edilir, doğru fetva verilir. Büyük adamlar bu şekilde yetişir.
Valiler, hakimler, komutanlar, kaymakamlar bunların içerisinden seçilir, ibadetlere dikkat edilir, nikâhlar, talâklar, vekâletler, kefaletler, alış- verişler gibi bütün muamelât, insanların işlemiş olduğu suçların cezası olan bütün ukûbat, Kur'an'ın ahkâmına uygun olarak yerine getirilir.
Meselâ, zinanın cezası evliyse recm olunmaktır (taşlanmaktır). Zina eden kişi şehrin ortasında bir çukura yarıya kadar gömülür, şehrin büyükleri toplanır, o şahsa muayyen büyüklükte taş atarak öldürürler.
Zina ne kadar ağır bir suçtur ki cezası da ağır oluyor. İçki içene 80 sopa, iftira atana yine 80 sopa, bekârsa zina yapana 100 sopa vurulur. Hırsızlık yapanın kolu kesilir, tekrar çalarsa ayağı kesilir. Böylece bir daha yapamaz, millet de kurtulur.
Bu uygulamalar olduğu vakit dünya cennet gibi olur. Çalışan insanların ibadetleri yerine getirebilmeleri, namaz için cemaate iştirak edebilmeleri bunlar hep idarecilerin işidir.
Geçmişte bu idareciler sayesindedir ki, batıda Viyana kapılarına, kuzeyde Kırım'a, güneyde Afrika'ya kadar dayanmıştık. Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, hicaz hep bizdeydi.
Şimdi ise ne acıdır ki bu imparatorluğun torunları, onları o duruma yükselten İslâm dinini inkâra yelteniyorlar, dinimizi çağ dışı kabul ediyorlar.
Kuran-ı Kerim'i çağ dışı kabul edenlerin kendileri çağ dışı oldular farkında değiller. Halbuki ALLAH Tealâ onları ahirette re-zil-i rüsvay edecek.
Bugün müslümana düşen nedir? Onu koydukları makamda, vali de, hakim de, komutan da yapmasalar yine de Islâmi
ilimleri okumaktır. Hatta onu temizlik işçisi bile yapmasalar yine de İslâmi ilimleri okumalıdır. Peygamber (SallALLAHu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ne buyuruyor:
"Âlimler peygamberlerin varisleridir." Peygamber varisi olmaktan daha büyük ne olabilir?
Bu ilme çok dikkat edelim. Bizi yaratan RABBİMiz bizi aç bırakmaz. Melek tabiatlı insanların kıblesi Sidretül Müntehâ-dır, Abdül Butûn'ların kıblesi sofradır, ondan sonra heladır. Biz açtan ölsekte, susuzluktan ölsekte, dışarda kalsak da Kur'an-dan ayrılmayız, ALLAH'ın izniyle söylüyoruz.
Dünyevî ilimleri okudular, uhrevî ilimler ne olacak? Para getirmiyor diye Kur'an'a bakmıyorlar. Dertleri Nemrut, Karun gibi dünyalıktı, onu da yaşadılar, ahirette onlara pay yok.
Ahirette halleri ne olacak? Kur'an okumayan delidir. Onlar delirdiyse biz delirmiyelim. Kur'an'a bakmayan, Kur'an'ı bileni öne koymayan delidir, bu iş çok ince noktadır, delilerle bizim işimiz yok.
Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi;
"Kim ALLAH için ilim talep ederse Mevla Tealâ onun rızkına ummadığı
yerden kefil olur"
Böyle bir müjdeden sonra rızık endişesini bırakalım. Derdimiz, dinimiz olsun. Bizi yaratanı razı etmek olsun. Her birerlerinizin çuval dolusu maaşı olsa ALLAH gökten yağdırmasa, yerden bittirmese paranız neye yarar? Mevlâ Tealâ Kur'an-ı Kerim'in hürmetine yağdırıyor.
Geçenlerde tefsirde gördüm. Mevlâ Tealâ iman edenlerin sayesinde iman etmeyenleri helak etmiyor. Zekât verenlerin sayesinde zekât vermeyenleri helak etmiyor. Oruç tutanların sayesinde oruç tutmayanları helak etmiyor. Zikredenlerin sayesinde zikretmeyenleri helak etmiyor. Namaz kılanların sayesinde kılmayanları helak etmiyor.
Mahmud Ustaosmanoglu (Kuddise Sirruhu) Risale-i kudsiyye Serhi ve Izahi
Bu haber 7661 defa okunmustur.