| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
mekke medine canlıfacebook sayfasımız |
Salavâtı Şerîfenin Fazilet ve Önemi04 Nisan 2012, 16:06 A.KARUL Salavat getirmeyi bilmeyenimiz elbette yoktur; ama onun kıymetini ve faziletini, bize ne faydalar sağlayacağını bilmeyenimiz sanırım çoktur. Bu vesileyle; âyet ve hadislerle, bir takım kıssalarla, Efendimize salavat getirmenin önemi ve lüzûmundan kısaca da olsa bahsedelim.
Salavat getirmeyi bilmeyenimiz elbette yoktur; ama onun kıymetini ve faziletini, bize ne faydalar sağlayacağını bilmeyenimiz sanırım çoktur. Bu vesileyle; âyet ve hadislerle, bir takım kıssalarla, Efendimize salavat getirmenin önemi ve lüzûmundan kısaca da olsa bahsedelim.
Öncelikle şunu bilelim ki; okuduğumuz her salavât-ı şerife Efendimize mutlaka ulaşıyor ve bundan haberdar ediliyor. Bunun için Allâh-u Teâlâ’nın görevlendirdiği melekler vardır. Bu salavâtı alıp Efendimize götürürler ve falanca oğlu filancanın Size selamı var derler. Bu ne büyük bir nimettir ki, en büyük Şefaatçimiz bundan haberdar oluyor. O halde ne kadar çok salavat getirirsek, Efendimize arz edilen listede o kadar çok ismimiz geçecek. Bu vesileyle arada bir nevi ünsiyet ve yakınlık hasıl olur ki, bu ne büyük bahtiyarlık ve ne büyük bir ahiret sermayesidir. Öyleyse vaktimizi boş lakırdılarla, lüzumsuz mevzularla geçirmeyip, salavatla meşgul olalım. Çünkü bu dünyada çok salavat getirenler, ahirette Efendimize en yakın kimselerden olmaya hak kazanırlar. Zira Abdullah İbni Mesud (Radıyallâhü Anh)’ın naklettiği bir hadîsi şerifte Efendimiz: “Ahirette Bana insanların en yakını, Bana en çok salavat okuyanlardır.” buyurmuştur. Ki, o mahşer gününde herkesin “Nefsî, nefsî” dediği ve kendisinden başka hiç kimseyi düşünemediği o hengâmede, o can pazarında, “Makâm-ı Mahmud”un sahibi olan Hz. Muhammed Mustafa (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’e yakın olmak, hiç şüphe yok ki ne büyük bir kurtuluştur. Mahşerde Ona yakın olmak demek; Cennete yakın, Cehenneme ise uzak olmaktır. Salavât-ı şerifeye devam etmek, sadece ahirette değil, dünyada da insanı zor durumdan kurtarıp selamete ulaştırır. Kitaplarda bununla alâkalı pek çok ibretli kıssalar nakledilmiştir. Rivayet edilir ki: Bu adam devamlı Peygamber Efendimize salavât-ı şerife okuyordu. Öyle ki Arafat’ta, Müzdelife’de ve sair mübarek mekânların hepsinde dilinden salavât-ı şerifeyi düşürmüyordu. Halbuki her makamın kendine has bir duâsı vardı. Halbuki sen; duâyı, tesbihi ve tehlili bırakmış, bütün makamlarda salavât-ı şerife okuyorsun. Okunacak duâları bilmediğin için mi böyle yapıyorsun, yoksa bu hususta bildiğin başka bir şey mi var? Yolculuk gerçekten zor ve meşakkatli geçiyordu. Babamın yaşı bir hayli ilerlemiş olduğundan, bu meşakkatlere tahammül edemedi ve yolda hastalandı. Bir konaklama yerinde mola verilince orada babamın tedavisiyle meşgul oldum, fakat ne yaptımsa çare olmadı ve emri Hak vaki olup babam orada vefat etti. Böyle bir durumda benim ne kadar zor durumda kaldığımı sanırım tahmin edersiniz? Memleketimizden çok uzaklarda, gurbet elde babamı kaybediyordum. Yolculuğa beraber çıkmıştık, fakat tek başıma Hac edecek ve tek başıma memlekete geri dönecektim. Kafile yola çıkmadan evvel, bir an önce babamın teçhiz ve tekfin işlerini halletmek üzere dışarı çıktım. Gerekli olan işleri yaptıktan sonra geri döndüm, babamın üzerindeki örtüyü kaldırınca bir de ne göreyim? Aman Ya Rabbi! Babamın yüzü zift gibi kararmış simsiyah olmuş… Öyle ya, böyle adamın cenazesini kim kılardı ki… Son derece çaresizlik ve üzüntü içerisinde ağlamaya başladım. İşte bu halde ağlaya ağlaya uyumuşum. Babamın üzerindeki örtüyü hafifçe kaldırdı ve elini babamın yüzüne sürdü. Sonra örtüyü tekrar kapatıp bana döndü ve tatlı bir şekilde tebessüm ederek: “Üzülme! Allâh-u Teâlâ bu belayı başınızdan izâle etti.” dedi ve dönüp gitti. Ona ulaşınca: Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdu ki: Fakat birden duraksadım ve tedirgin oldum. Çünkü bu gördüklerim sadece bir rüya idi. Acaba babamın yüzü gerçekten eski haline dönmüş müydü, yoksa değişen bir şey yoktu da, bu sıradan bir rüya mıydı? Benden, babamın vefatının üzüntüsü tamamen gitti ve yerini sevince bıraktı. Kur’an-ı Kerîm’e baktığımızda, Mevlâ Teâlâ hazretleri: "Namazınızı kılınız, zekâtınızı veriniz." şeklinde, pek çok emri doğrudan verdiğini görüyoruz. Ama Efendimize salavâtı şerife getirmeyi emrederken doğrudan emretmiyor ve şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki, Allâh-u Teâlâ ve melekleri Nebiye salât ederler. Ey iman edenler siz de Nebiye salât ve selâm edin.” (Ahzab: 56) âyeti kerimede açıkça görüldüğü üzere Mevlâ Teâlâ Hazretleri evvela bizzat Kendisinin, sonra meleklerin salât ettiğini beyan buyurup, sonra bütün müminlere salât etmelerini emrediyor. Böylece âyeti kerimedeki bu ifadeden, salavat getirmenin ehemmiyetini ve önemini daha iyi anlamış oluyoruz. Ayrıca Efendimiz (Aleyhissalâtü Vesselâm)’ın ismini işiten her mü’mine, salavat getirmenin vâcip olduğuna bu âyet delalet ediyor. Dolayısıyla Efendimiz (Aleyhissalâtü Vesselâm)’ın ismi geçti mi, tâzim ve hürmetle hemen salavat getirmeliyiz. Çünkü salavat, Peygamberimize bağlılığın, muhabbetin ve teslimiyetin bir ikrarıdır. Bir hadîsi şerifte Efendimiz (Aleyhissalâtü Vesselâm): “Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde Bana salavat okumayandır.” buyurmuştur. Hidayetimizin yegâne sebebi olan Resûlüllah’a, ismi geçtiğinde, şu iman nimetinin bir teşekkürü olarak salavat getirmemek ne büyük bir cimriliktir… Bu cimriliği ve nankörlüğü yapanlar için Efendimiz buyurdu ki: “Yanında adım zikrolunup ta Bana salavat getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün.” (Tirmizi, Daavat, 100) Salavat getirenleri ise Efendimiz şöyle müjdeliyor: “Kim Bana (bir kere) salât okursa Allah da ona on kere salât okur ve on günahını affeder, (mertebesini) on derece yükseltir.” Yine bu ayetteki maksatlardan biride Allah-u Teala kullarına Peygamberinin yücelerin yücesindeki mevkiini haber veriyor ve Onu Kendisine yakın meleklerin yanında övdüğünü meleklerin de Onun için mağfiret dilediklerini beyan ediyor. Ki ulvi ve süfli alemin varlıkları Ona övgü ve senada ittifak edip birleşsinler. Salat nedir? denilirse; İmam-ı Mücahid’e göre Allahtan salat, tevfik ve ismettir. Melek-lerden yardım, ümmetten ise ittibadır. Seyyid Şerif’e göre ise salat; Allah’tan rahmet meleklerden istiğfar, müminlerden hayır duadır. Efendimize tazimdir. Salavat getirmenin Fıkhî hükmüne gelince; ömürde bir defa getirmek vaciptir. Salavat getirmeyenin zimmetinde bu bir borç olarak kalır, mutlaka getirmek gerekir. Bazı alimlere göre ise, her sohbet meclisinde en az bir kere getirmek vaciptir” ki, Fetva bunun üzerinedir. Denildi ki: Tıpkı tilavet secdesi gibi, bir mecliste bir kere getirilmesi yeterlidir. Tabi şunu da ifade etmek gerekirse, Mesela bir mecliste secde ayeti, birkaç kere tekrarlanarak okunursa bir secde yapmak yeterlidir, fazlası mekruhtur. Amma salavatı şerife de ise, Efendimiz’in her ismi tekrarlanışında salavat getirmek müstahsendir. Güzel görülmüştür. Ebu Saidi’l-Hudri (R.A) buyurdu ki: “Bir cemaat bir mecliste Efendimize Salavat getirmezse cennete girseler dahi, bundan sebep yine pişmanlık duyacaklardır” Hasan-ı Basri Hazretleri derki: “Rüyamda Ebu İsmetî gördüm ve kendisine ‘Rabbin Sana nasıl muamelede bulundu?’diye sordum, şu cevabı verdi. ‘Rabbim beni bağışladı.’ ‘Hangi sebepten dolayı?’ ‘Ben ne zaman bir Hadis-i Şerif zikrettimse mutlaka Efendimize Salat-ü selam getirdim ve bunun sayesinde Allah beni bağışladı.’ Amr İbni Rabia (Radıyallâhü Anh) anlatıyor: Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm buyurdu ki: “Bana salât okuyan bir mü’min yoktur ki ona melekler rahmet duâsı etmemiş olsun. Bu Bana salavat okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu ister az, ister çok yapsın!” Ubey İbni Ka’b hazretleri bir keresinde Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’a sordu. Bütün vakitlerimde Sana salât okusam? Demek çok salavat getirmek; günahların affedilmesine, insanın üzüntü ve sıkıntılardan kurtulmasına sebeptir. Tüm bu hadîsi şeriflerden hareketle, tasavvuf erbâbı mâlum farzları ve sünnetleri yerine getirdikten sonra, kişi gücü yettiğince ve bu durum kendisini dünya işlerinden alıkoymayacak şekilde, vaktinin tamamını Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’a, salavatla meşguliyete ayırmasını müstehap saymışlardır. Öyleyse, dillerimiz Efendimize salavat getirmekle her daim ıslak kalsın… Amin! Fî Emânillah! Mustafa ÖZŞİMŞEKLER Bu haber 5785 defa okunmustur.
|
E-BÜLTEN ÜYELİĞİ_SAAT_NAMAZ VAKİTLERİ |
||||||||||||||||
Bu sitenin içeriği titiz çalışmalar ile hazırlanmaktadır. Kaynak gösterilmesi şartı ile çoğaltılabilir. Altyapy: MyDesign Haber Sistemi |