| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
mekke medine canlıfacebook sayfasımız |
Vesile Edinmek Ve Himmet İstemek19 Temmuz 2012, 11:22 A.KARUL Ey iman edenler! Allaha karşı gelmekten sakının, O&na yaklaşmaya vesile arayın ve O&nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. (Maide 35) TEVESSÜL, VESİLE EDİNMEK, HİMMET İSTEMEK Allah’u Teâlâ Hazretlerine vesile aramak, vesile edinmek yani tevessül ile ilgili özellikle münkirler tarafından birçok yazı kaleme alınıyor. Vesile edinmeyi, vesile edrek dua etmeyi, himmet istemeyi inkar ediyor ve şirk olarak kabul ediyorlar. Hatta bazıları: “Allah’ım şu iyi kulun hürmetine bana ver dersen, sanane benim o kulumdan cevabıyla karşılaşabilirsin” gibi akla ziyan sözlerle iddialarını savunmaktadırlar. Bu yazımızda Peygamberleri, evliyaları vesile edinmenin nakli ve akli delillerini sizlerle paylaşacağız. Böylelikle münkirlerin ağızlarına mühür vururken bizimde inancımız kuvvetlenecek. Öncelikle şunu vurgulayalım ki vesile yapmak demek, vesile yapılanı ilahlaştırmak demek değildir. İnkarcılara sorulacak soru şu: Ayeti Kerimede sabit olduğu üzere Cebrail “Çocuk vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren kim? Eğer derlerse ki “Çocuğu veren Cebrail”dir o halde kendileri şirke düşmüş demektir. Yok eğer “Çocuğu veren Allah’tır, Cebrail vesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş olacaklardır. Dolayısıyla inkarcıların tutunmaya çalıştığı dallar çürüktür. Ve bir mürid şeyhini vesile yaparken, himmet isterken verecek olanın Allah olduğunu bilir. Onu vesile yapar. Bu iş aslında bu kadar basittir. İkinci olarak şu hususun altını kalın bir çizgi ile çiziyoruz. İnkârcıların inkârlarına delil olarak getirdiği Kur’an-ı Kerimdeki “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” (Zümer Suresi 3) ve benzeri ayetler bütün Ehli Sünnet âlimlerinin tefsirlerine göre “müşrikler” hakkında nazil olmuş ve bu gibi ayetlerin puta tapan, puta taparak vesile yaptığını bahane eden müşrikleri haber verdiğini beyan etmişlerdir. Hiçbir Ehli Sünnet âlim, bu ayetlerin mürşitler ve veliler hakkında olduğunu beyan etmemiştir. Dolayısıyla bu ayetleri tek tek yazarak cevap vermek yersizdir. VESİLE ARAYIN! Yine bazı inkarcılar bu ayeti kerime işlerine gelmediği için: “Bu vesileden maksat ibadetlerdir ve insanın amelleridir” demektedirler. Bakın Allah’u Teâlâ başka bir ayeti kerimesinde ne buyuruyor: Allah’u Teâlâ buyuruyor ki: taptığınız taşlar bile “hangimiz daha yakın olacağız “ diye Allaha vesile arıyor. Cansız taşların bile Allah’a yakın olmak için vesile araması bizlere vesilenin sadece ibadet ile olmadığı gösteriyor. VESİLE ARAYINIZ! Peki, vesile nedir? Şimdi bu soruya cevap arayalım… Ruhul Beyan tefsirinde Maide suresi 35. Ayetin tefsiri yapılırken şöyle denmiştir: Merhum Elmalılı Hamdi Yazır bu ayeti tefsir ederken diyor ki: “… Allah’u teala’ya vesile talep ediniz.” Boş durmayıp, mücerred iman ve havf ile iktifa etmeyip (sade bir iman ve Allah korkusu ile yetinmeyip) Allah’u Teâlâ’ya yakınlık için vesile teharri ediniz (araştırınız) Bütün bunlar göstermektedir ki, mü’min kendisini Allah’u Teâlâ’ya yaklaştıracak her sebepten, her vesileden ve yoldan istifade etmelidir. İşte veli, şeyh ve rabıta da, müridin, Allah’u Teâlâ’ya yaklaşmak için şeyhini vesile ve sebep yapmasından başka bir şey değildir. Şeyh Huseyn Duseri (Kuddise Sirrahu) “er-Rametü’l-habita fi hakki’r-rabıta” isimli eserinde şöyle demektedir: Tevessülün ayeti kerimeler ile sabit olduğunu anladıktan sonra tevessülün iki kısmına geçebiliriz. RESULÜLLAHIN TEVESSÜLÜ Hazreti Ömer gibi bir sahabe “Peygambere yakın olması hasebiyle” İbni Abbas’ı vesile yapıyor. Buna göre Hem Peygamberi, hem de Allahu Teala’ya ve peygamberine yakın olduğuna inandığımız kişileri vesile yapmak Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)ın da adetidir ve bunun önemini anlatması açısından büyük bir delildir. Hafız İbni Kesir (Rahimehullah) ın naklettiğine göre, Yemame vakıasında Müslümanların şiarı (nişanı) “Ey Muhammed! Bize yardım et” sözleriydi. (İbni Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye:6/324) Abdurrahman ibni sa’d (Radıyallahu anh) şöyle anlatıyor: Bu şekilde değişik bir rivayeti de İmam-ı Mücahid (Radıyallahu anh) vasıtasıyla ibn-i Abbas (Radıyallahu anh) yapmıştır. Bakınız bu sahabeler Peygamberimizin vefatından sonra onu vesile etmişlerdir (himmet istemişlerdir) Şafii ulemasından Allame Şihab er-Remli (Rahimehullah)’a: “Bazı insanlar zorluklarla karşılaştıklarında ‘Ya Resulallah, Ya Şeyh’ gibi nidalarla, peygamberlerden, velilerden, alimler ve Salihlerden istiğasede bulunuyor (meded dileniyor)lar, bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonra bir iğase (yardım ve destek) leri var mıdır?” diye sorulduğunda, şöyle cevap vermiştir: ELİYANIN TEVESSÜLÜ Bu nakil, bize sahabelerin açıkça vesile ile dua ettiklerini gösteriyor. Dolayısıyla sahabeler bile kendilerinden üstün gördükleri bir insanı vesile ederek: “yağmur ihsan eyle” diye dua ediyorlardı. Buradaki önemli husus peygamberimizin amcasının bir sahabe olduğudur. Yani o bir peygamber değildir. Ama Hazreti Ömer gibi bir sahabe tarafından vesile yapılmaktadır. Başka bir hadisi şerifte ise: Eğer bir şeyin hürmetine istenilmeyecek olsaydı, Allah’u Teâlâ bir şey hürmetine rızıklandırmazdı. Anlamamız açısından bir misal verelim: Bir babanın 4 tane çocuğu olsun. Bu baba içlerinden en mülayim, kendisine en itaatkar olanını seviyor ve diyor ki: “Bakın, siz benim çocuklarımsınız. Sizi besliyorum ama bu kardeşiniz sebebiyle sizi besliyorum” Şimdi bu 3 kardeş babalarından bir şey isterse babaları belki yapacaktır o işi ama çocuklar daha garanti olsun diye ne derler: “baba, bu kardeşimizin hatrına bize şunu al” derler. Ve bu istekleri o çocuk hatrına daha çabuk yerine gelir. Hadisi şerifi anlamamız açısından bir temsildir bu… İbni Mes’ud (Radıyallahu anh) dan rivayet edilen bir hadisi şerifte: Peki, Peygamberin hayatta olduğu zaman bile “hürmetine rızık verilen, sebebi ile belalar kaldırılan” bu insanlar kim? Bakınız Suyuti bu konuda ne buyuruyor: Zamanımızda bu zatlara “kutup”, “Ğavs” “Evtad”, Nüceba” ve “Ebdal” (birler, dörtler, yediler, kırklar, üçyüzler” şeklinde isimler verilmektedir. (Suyuti el-Havi 2/455) Hadisi şeriflerden anlaşıldığı üzere Peygamber Efendimiz zamanında bile “hürmetine insanların rızıklandırıldığı” insanlar mevcuttu. İnsanların rızıklanmasına ve belaların kalkmasına sebep (vesile) oluyorlardı. İşte her dönemde böyle insanlar mevcuttur. Demek ki Allah’u Teâlâ Rızıklandırmak için veya belaları kaldırmak için bazı insanları vesile kılıyor. O halde bir insanın, ister “zayıfların” isterse İslamı yaşamakta son derece titiz, Peygamberimize itaatte hata kabul etmeyen, ibadette ve ahlakta en üst seviyede olan, Allah katında sevildiğine inandığı insanları sebep edinerek istemesinin ne gibi bir sakıncası olabilir? Buraya kadar özetlersek: Vesile edinmek ayet ile emredildiği gibi, sahabe-i kiramın da yapıştığı bir araçtır. KULLARDAN HİMMET – İMDAD İSTEMEK Utbe bin Gazvan (Radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: İbni Abbas (Radıyallahu Anh)dan rivayet edilen bir Hadis-i Şerifte Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: Abdullah ibn-i Mes’ud (Radıyallahu anh)den rivayet edilen diğer bir hadisi şerifte, Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: İşte farklı rivayetlerle gelen ve aynı manayı işaret eden bu hadisi şerifler ismini dahi bilmediğiniz insanlardan himmet istemenin, meşruiyetinin açık delilleridir. Şimdi bu hadis-i şerifler “Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım isteriz” ayeti ile zıdlaşıyor mu? Peygamberimiz doğrudan Allah’u Teala’yı işaret etmiyor da “Ey Allahın kulları durdurun” buyuruyor. O halde Peygamber Efendimiz de mi şirk koşuyor (haşa) Ey münkirler buna nasıl cevap vereceksiniz? Bir deveyi bulmak için bile ismini dahi bilmediğiniz insanlardan “himmet” istemeyi Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) tavsiye ediyor. Bu da münkirlere büyük bir derstir. ALLAH’U TEALA’NIN ADETİ BÖYLEDİR Bu konuyu Allah’u Teala’nın yeryüzüne koyduğu adeti de vurgulayarak noktalayalım. Suheyb (Radıyallahu anh)’den rivayete göre Resulüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Büruc Suresinde zikredilen Ashab-ı Uhdud kıssasındaki çocuktan bahsederken şöyle buyuruyor: Bakınız Resulüllah Efendimiz ne buyuruyor: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor” Peygamber Efendimiz, yegâne şifa verenin Allah olduğunu bilmiyor mu? “Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” O, bizim bilmediklerimizi bile bildiği, Allah’u Teâlâ’yı en iyi bilen olduğu halde neden: “O çocuk, körü ve alacalıyı iyi ediyor” diyor? Çünkü o çocuk bir vesiledir… “O çocuk iyi ediyor” derken şifayı verenin o çocuk olduğu mu anlaşılıyor? Elbette hayır. O çocuk, Allah’u Teâlâ’nın şifa vereceği kimselere vesile oluyor. Ama Peygamber Efendimizin kullandığı cümle çok manidardır. Haydi, Ey cahil inkârcılar. Yüce Peygamberi de şirk ile suçlayın… Bakınız Mevla Teala kendisi için: “Bütün işleri o yönetiyor” (Yunus 3..) buyurduğu halde, başka bir ayette “İşleri yönetenler” (Nazi’at 5) buyuruyor.. “Ruhları Allah alır” (Zümer 42) buyurduğu halde, Azrail hakkında: “Ölüm meleği sizin canlarınızı alır” (Secde 11) buyurmaktadır. En açık misallerden birisi şudur: Cebrail (Aleyhisselam) Meryem Valideye ne demişti: Bu misali en başta da vermiştik. İnkarcılara sorulacak soru şu: Ayeti Kerimede sabit olduğu üzere Cebrail “Çocuk vereceğim” diyor. O halde Çocuğu veren kim? Eğer derlerse ki “Çocuğu veren Cebrail”dir o halde kendileri şirke düşmüş demektir. Yok eğer “Çocuğu veren Allah’tır, Cebrail vesiledir” derlerse zaten kendi iddialarını çürütmüş olacaklardır. Dolayısıyla bütün bunlar vesile edinmenin, himmet istemenin, “şeyhin yardımıyla” demenin caiz oluşunu ve şirk ile uzaktan yakından alakasının olmadığını delilleriyle isbat etmek demektir. İNKÂR ETMENİN SONU YOK! Ya bu açık delilleri anlayamayacak kadar cahillerdir veya ilimleri, işin iç yüzünü kavrayamayacak kadar yüzeyseldir. Bu yüzden ey kardeş! Elin, dilin ikrar etmeye varmıyor ise bile inkâr etme. Temiz ehli sünnet yolu varken Vehhabilerin yoluna sapma. Allah dostlarına dil uzatma. Derveşleri hakir görme. İnkar etmekle bunca delili yok sayarak hem Allah’u Teala’ya hem de Peygamberine karşı gelmiş oluyorsun… Tevhid: Allah ve Resulünün yoluna uymaktır. Asıl şirk ise o yolu inkar etmektir, reddetmektir.
Bu haber 4108 defa okunmustur.
|
E-BÜLTEN ÜYELİĞİ_SAAT_NAMAZ VAKİTLERİ |
||||||||||||||||
Bu sitenin içeriği titiz çalışmalar ile hazırlanmaktadır. Kaynak gösterilmesi şartı ile çoğaltılabilir. Altyapy: MyDesign Haber Sistemi |