| ||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||
mekke medine canlıfacebook sayfasımız |
İman Esasları Nelerdir?08 Aralık 2012, 12:16 A.KARUL İMANIN ŞARTLARI İMAN ESASLARI NELERDİR? Ayrıntılı olarak inanılması gereken iman esasları altıdır. Bunlara “İmanın Şartları” da denir. İMAN’IN ŞARTLARI 1– Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak, 2– Allah’ın meleklerine inanmak, 3– Allah’ın kitaplarına inanmak, 4– Allah’ın peygamberlerine inanmak, 5– Ahiret gününe inanmak, 6– Kaza ve Kadere, hayır (iyilik) ve şerrin (kötülük) Allah (c.c)’tan olduğuna inanmaktır. AMENTÜ (arapça okunuşu) اَمَنْتُ بِاللهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ وَبِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ اللهِ تَعَالَى وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ حَقٌّ اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلَهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ MANASI: Ben, Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Resullerine, Ahiret gü nüne, kaderin hayırlısı ve şerlisinin (yaratmak bakımından) Allah (c.c)’tan olduğuna iman ettim. Öldükten sonra dirilmek haktır (gerçektir.) Allah (c.c)’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ’in O’nun kulu ve resulü olduğuna şahitlik ederim. ALLAH (C.C.)’A İNANMAK Allah vardır ve birdir, varlığında ve birliğinde hiçbir şüphe yoktur. Kainatta hiç bir şey gelişi güzel, tesadüfen oluvermiş değildir. Her şeyin bir ustası vardır. Aklın gereği budur. Mimarı olmayan, ustası olmayan bir bina, marangozu olmayan bir masa düşünemeyiz. Kainatında bir yaratıcısı, bir sahibi, bir yöneticisi olmadığını düşünemeyiz. İşte o yaratıcı Allah (c.c.)’tır. Bizi, bütün kainatı, canlı, cansız tüm varlıkları yaratan, yaşatan dirilten, öldüren, tekrar diriltme gücüne sahip olan O’dur. Bu sebeple, akıl sahibi her insanın Yüce Rabbini tanıması, O’nun varlığına, birliği ne, sınırsız gücüne inanması gerekir. Kainattaki tüm olup bitenler, kainatın her biriminde gördüğümüz akıllara durgunluk veren düzen, Allah (c.c.)’ın varlığına, birliğine, eşi, benzeri, dengi, ortağı olmadığına çok açık delillerdir. O’nu tanımamız, O’nun kutsal varlığını kabul etmemiz gereklidir. ALLAH (C.C.)’IN SIFATLARI Yüce Allah (c.c.)’ı tanımak, O’nun sıfatlarını niteliklerini tanımaktır. Allah (c.c.)’a iman, O’nun sıfatlarını bilmekle olur. O, ancak sıfatları ile bilinir. O’nun gerçek zatını bilmek, insan aklının kavrayacağı şekilde değildir. Yüce Allah (c.c.)’ı “ZATΔ ve “SUBUTΔ sıfatları ile bilir ve tanırız. ZATÎ SIFATLAR ALTI TANEDİR: “Vücut, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Muhalefetün Lîl-havadis, Kıyam Binefsihî.” SUBUTÎ SIFATLAR SEKİZ TANEDİR: “Hayat, İlim, Semî, Basar, İrade, Kudret, Kelam, Tekvîn.” ZATÎ SIFATLAR VE ANLAMLARI VÜCUT : Allah (c.c.)’ın var olması demektir. Allah (c.c.) vardır, varlığı her hangi bir başka varlığa muhtaç değildir. KIDEM : Allah (c.c.)’ın varlığının başlangıcı yoktur. BEK : Allah (c.c.)’ın varlığının sonu yoktur. Başlangıcı ve sonu olmak, bizim gibi sonradan yaratılmışlara ait niteliklerdir. VAHDANİYYET: Allah (c.c.) birdir. Hem zatında ve hem de sıfatlarında bir dir. MUHALEFETÜN LİL-HAVADİS: Allah (c.c.) sonradan yaratılmışlara ben zemez. Eşi ve benzeri yoktur. KIYAM BİNEFSİHÎ: Allah (c.c.)’ın varlığı başkalarına muhtaç değildir, varlığı zatının bir gereğidir. SUBUTÎ SIFATLAR VE ANLAMLARI HAYAT : Allah (c.c.) diridir. Her canlıya hayat veren O’dur. İLİM : Allah (c.c.) her şeyi bilir. O’nun bilgisi sınırsızdır. O’nun bilgisi dışında hiç bir olay olamaz. SEMİ : Allah (c.c.) her şeyi duyar. O’nun duyması sınırsızdır. O’nun duyması dışında hiç bir şey olamaz. O her şeyi, uzaklık ve yakınlık söz konusu olmadan işitir. İşitmek için kulak ve benzeri organlar O’nun için gerekli değildir. BASAR : Allah (c.c.) her şeyi görür. O, kapalı-açık, gizli-aşikar, küçük-büyük her şeyi bilir ve görür. Görmek için göz gibi herhangi bir organa ihtiyacı yoktur. İRADE : Allah (c.c.) diler ve dilediğini yapar. O’nun dilemesi karşısında herhangi bir engel olmaz. O’nun dilediği her şeyi yapma gücü vardır. KUDRET : Allah (c.c.)’ın her şeye gücü yeter. O’nun gücünün yetmeyece ği hiç bir şey düşünülemez. Yapmak istediği şeylere gücü yetmeyen varlık ilah olamaz. KELAM : Allah (c.c.), harf ve ses gibi bir takım araçlara muhtaç olma- dan konuşur. Kutsal kitaplar ve Kur’an-ı Kerim, O’nun kelam sıfatının bir eseri dir. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim’e “ALLAH KELAMI” denir. TEKVİN : Allah (c.c.)’ın yaratma gücüdür. Kainatı ve kainattaki tüm varlık ları yaratan, yaşatan, besleyen, büyüten O’dur. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Yüce Allah (c.c.)’ın burada belirtilen “Zati” ve “Subuti” sıfatlarından başka daha pek çok isim ve sıfatları da vardır. Bu isim ve sıfatları O’nun 99 güzel adı, “Esmaül Hüsna” olarak biliriz. Yüce Allah (c.c.) bizi insan olarak yaratmıştır. Sayısız nimetlerle bizi donatan da O’dur. O yaratmasaydı hiç bir şey olamazdı. Bu sebeple; biz Allah (c.c.) ‘ı severiz. Daima O’nu hatırlar, her işimizde Allah (c.c.)’ın bizimle beraber olduğunu kesin bir imanla biliriz. Kusurlu, yanlış, Allah (c.c.)’ın yasakladığı davranışları yapmaktan Allah (c.c.)’a sığınırız. Allah (c.c.)’ın hoşnut olmayacağı işleri yapmaktan sakınırız. O’nun kusurlu davranışlarımız karşısında bizi cezalandırmasından korkarız ve böyle işlerden uzak dururuz. Allah (c.c.) sevgisini ve Allah (c.c.) korkusunu dünya ve ahiret mutluluğunun temeli sayarız. MELEKLERE İNANMAK İmanın şartlarından ikincisi “meleklere inanmaktır.” Melekler, nurdan yaratılmış varlıklardır. Onlar yemezler, içmezler, erkeklik ve dişilikleri yoktur. Melekler, Allah (c.c.)’ın sevgili kullarıdır. Allah (c.c.)’ın emirlerini kusursuz yerine getirirler, hiç günah işlemezler. Yüce Allah (c.c.), varlıkları çeşitli şekillerde yaratmıştır. Bunlardan kimisi bizim görebileceğimiz, kimisi de göremeyeceğimiz şekildedir. İnsan, bazı varlıkları göremiyor. Çünkü, insanın gözü her şeyi görebilecek durumda yaratılmamıştır, görme yeteneği sınırlıdır. Meselâ; çok küçük bir cismi göreme diğimiz gibi, havayı, rüzgârı, ruhumuzu ve aklımızı da göremiyoruz. Telden geçen elektrik akımı da görülmüyor. Halbuki göremediğimiz bu şeylerin var olduğunu biliyoruz. İşte melekler de var olduğu halde görülme yen varlıklardır. Melekler nurdan yaratılmış lâtif varlıklar oldukları için biz onları göremiyoruz. Fakat meleklerin varlığına inanıyoruz. Çünkü meleklerin varlığını Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de haber vermiş, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de melekleri hem görmüş, hem de bize bildirmiştir. Yüce Allah (c.c.)’ın ve Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bildirdiği her şey doğrudur. Bu sebeple biz, meleklerin varlığına kesin olarak iman ediyoruz. Melekler; yerde, göklerde, çevremizde ve her yerde bulunurlar. Sayılarını ancak Allah (c.c.) bilir. Her birine Allah (c.c.)’ın verdiği görevler vardır. Bazıları devamlı olarak Allah (c.c.)’a ibadet ederler. Bazıları da kâinatın tertip ve düzeni ile görevlidirler. İnsanların gücünün erişemeyeceği büyük işleri yaparlar. İnsanlara iyiliği telkin eden, kötülüklerden koruyan, sıkıntılı zamanlar da müminlerin yardımına gönderilen melekler de vardır. Yüce Allah (c.c.), me leklerin varlığı ile gücünün sonsuzluğunu göstermiştir. BÜYÜK MELEKLER VE GÖREVLERİ Cebrâil (a.s): Meleklerin en büyüğüdür. Görevi: Allah (c.c.) ile peygamber ler arasında elçilik yapmak, Allah’ın kitaplarını peygamberlere getirmektir. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i Allah (c.c)’tan Peygamberimiz (s.a.v.)’e getiren Cebrâil (a.s)’dir. Mikâil (a.s) : Tabiat olaylarının idaresi ile görevlidir. (Yağmur yağması, rüzgâr esmesi, ekinlerin bitmesi v.s. gibi) İsrâfil (a.s) : Sura üflemekle görevlidir. Birinci üfürmede kıyamet kopacak, ikinci üfürmede ise tüm ölüler tekrar diriltilecektir. Azrâil (a.s): Ömrü sona eren insanların canlarını almakla görevlidir. Bu dört büyük melekten başka, diğer meleklerden bazıları da şunlardır: Kirâmen Kâtibin: Her insanın biri sağında, diğeri solunda olmak üzere iki melek bulunur. Bunlara “Kirâmen Katibin” denir. Sağındaki melek, insanın yaptığı iyi işleri, solundaki ise kötü işleri yazar. Böylece her insana ait iyiliklerin ve kötülüklerin yazıldığı “Amel defteri” meydana gelir. Münker ve Nekir: Bunlar, öldükten sonra kabirde insanlara soru sormakla görevli meleklerdir. Rıdvan: Cennetteki meleklerin başkanıdır. Mâlik: Cehennemde görevli olan meleklerin başkanıdır. MELEKLERE İNANMANIN FAYDA VE TESİRLERİ Her zaman ve her yerde bizimle beraber olan, bizden hiç ayrılmayan meleklerin bulunduğuna inanan bir Müslüman, gizli yerlerde “Beni kimse görmüyor, istediğimi yaparım” diyerek, fenalık yapamaz. Çünkü nerede olursa olsun meleklerin kendisini gözetlediğini, iyilik ve kötülüklerinin yazıldığını bilir. Böylece meleklere olan imanımız bizi kötülük yapmaktan alıkoyar. Bunlardan başka bizi kötülüklerden koruyan, iyilik yapmaya yönlendiren melekler de vardır. Dünyada iyilik ve güzelliğin misali “melek”, fenalık ve çirkinliğin kötü örneği de “şeytan”dır. Melek, insanı iyiliğe, şeytan da kötülüğe çağırır. Meleklere inanmak, ahlaki davranışlarımızı olumlu olarak etkiler, kötülük lerden sakınmamızı ve ahlâkımızın güzelleşmesini sağlar. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Hem şeytan, hem de melek, insanın kalbine bazı şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hakka, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, meleğin sesidir. Hemen ona uysun ve Allah (c.c.)’a şükretsin. Kim de içinde kötülüğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki o, şeytanın sesidir. Ondan uzaklaşsın ve Allah (c.c.)’a sığınsın.” (Câmiu’s Sâğir) KİTAPLARA İNANMAK İmanın altı şartından üçüncüsü, Allah (c.c.)’ın kitaplarına inanmaktır. Yüce Allah (c.c.), kullarına peygamberleri aracılığıyla kitaplar göndermiştir. Bu kitaplarda, Allah (c.c.)’ın emirleri ve yasakları bildirilmiş, kulların yapması gere ken görevler öğretilmiş, dünya ve ahirette mutlu olmanın yolları gösterilmiştir. Biz Müslümanlar, peygamberlere gönderilen kitapların hepsine inanıyo ruz. Ancak, Kur’an-ı Kerim’den başka diğer ilâhi kitapların sonradan bozulduğu nu ve değiştirildiğini de biliyoruz. Kur’an-ı Kerim ise, Peygamberimize indirildiği gibi titizlikle korunmuş ve hiç bir değişikliğe uğramamıştır. Allah (c.c) tarafından peygamberlere gönderi len sayfalardan meydana gelen küçük kitaplarda vardır. PEYGAMBERLERE GÖNDERİLEN SAHİFELER 10 sahife : Adem Aleyhisselâm’a, 50 sahife : Şit Aleyhisselâm’a, 30 sahife : İdris Aleyhisselâm’a, 10 sahife : İbrahim Aleyhisselâm’a, gönderilmiştir. Bunların toplamı 100 sahifedir. PEYGAMBERLERE GÖNDERİLEN DÖRT BÜYÜK KİTAP Tevrat : Musa Aleyhisselâm’a, Zebur : Dâvut Aleyhisselâm’a, İncil : İsâ Aleyhisselâm’a, Kur’an-ı Kerim : Bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’e, gönderilmiştir. KUR’AN-I KERİM’İN ÖZELLİKLERİ Kur’an-ı Kerim en son ve en büyük Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v)’e Allah (c.c.) tarafından vahiy yoluyla 23 sene içerisinde gönderilen kutsal kitaptır. Kur’an-ı Kerim’i diğer ilâhi kitaplardan ayıran ve üstün kılan birçok özellikler vardır. Bu özelliklerin başlıcaları şunlardır: a) Kur’an-ı Kerim Peygamberimize indiği gibi hiç bir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiştir. Kıyamete kadar da bozulmadan devam edecektir. Diğer kutsal kitaplardan bazıları tamamen kaybolmuş, bazıları da birçok değişiklikle re uğrayarak bozulmuş ve hiçbiri Allah (c.c.)’tan gönderildiği gibi muhafaza edilememiştir. Kur’an-ı Kerim’i koruyacağını Yüce Allah (c.c.), şu ayetle teminat altına almıştır: “Kur’an-ı Sana Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz.” (Hicr sûresi) Gerçekten de Allah (c.c.), kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i günümüze ka dar korudu, kıyamete kadar da koruyacaktır. b) Kur’an-ı Kerim toplu olarak değil, zaman ve olaylara göre ayetler ve sûreler halinde parça parça inmiştir. Bu durum, onun kolayca ezberlenmesini ve anlaşılmasını sağlamıştır. c) Kur’an-ı Kerim son ilahî kitaptır. Ondan sonra başka kitap gelmeye cektir. Kuran’ın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacak, değişmeyecektir. Önceki kitaplar ise belirli bir zaman için gönderilmişti. d) Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa gönderilen bir kitaptır. Her zamanın ihtiyaçlarını karşılayacak hakikat ve hikmetlerle doludur. KUR’AN-I KERİM’E KARŞI GÖREVLERİMİZ 1) Her Müslüman, Kur’an-ı Kerim’in Allah (c.c.)’ın sözü olduğunu bilmeli ve tecvid kurallarına uygun olarak Kur’an-ı yanlışsız okumalıdır. 2) Kur’an-ı Kerim’i abdestli olarak eline alıp “Eûzü-besmele” ile okumaya başlanmalıdır. Kur’an-ı okurken mümkünse kıbleye karşı dönmeli ve son dere ce edepli, saygılı olmalı ve anlamını öğrenmeye çalışmalıdır. 3) Kur’an-ı Kerim, temiz yerlerde okunmalı, başka işlerle meşgul olup, dinle meyen kimselerin yanında ve pis yerlerde okunmamalıdır. 4) Kur’an-ı Kerim, yüksek ve temiz yerlerde bulundurulmalı, hürmetsizlik sayıla cak yerlere konulmamalıdır. 5) Kur’an’ın “yap” dediklerini yapmalı, “yapma” dediklerinden sakınmalı, Kur’an’ın ahlak ilkelerine uygun hareket edilmelidir. PEYGAMBERLERE İNANMAK Peygamberler, Yüce Allah’ın insanlar arasından seçtiği, insanlarla kendi arasında elçilik görevi verdiği kimselerdir. Peygamberlik Allah (c.c.) vergisidir, çalışmakla, istemekle elde edilmez. Peygamberlerin bir kısmına kitap verilmiştir, bir kısmına verilmemiştir. Kendilerine kitap verilmeyen Peygamberler kendilerinden önce yaşamış, ya da kendi zamanlarında yaşayan bir Peygambere verilen kitaba göre insanlara doğru yolu göstermişlerdir. Kitap verilen Peygamberlere “Resul” denir. Kitap verilmeyen Peygamberlere ise “Nebi” denir. İnsanların Peygamberlere ihtiyacı vardır. Çünkü insan, aklıyla her şeyi bilemez. Allah (c.c.)’a nasıl inanacağımızı, nasıl ibadet edeceğimizi, doğruyu, yanlışı, haramı, helali, güzeli, çirkini bize Peygamberler öğretirler. Her Peygamberde şu sıfatlar ve nitelikler bulunur: a) SIDK: Doğruluk demektir. Peygamberler doğru ve dürüst kimselerdir. Yalan söylemezler. Hile ve haksızlık yapmazlar. Din adına ne söylemişlerse hepsini Allah (c.c.)’tan almışlardır. b) EMANET: Güvenilir olmak demektir. Peygamberler her yönden güveni lir kimselerdir. Hıyanet ve güvensizlik getirecek davranışları olmaz. c) FETANET: Akıllı ve uyanık olmak demektir. Peygamberler akıllı, zeki kimselerdir. d) İSMET: Günah işlememek demektir. Peygamberler örnek kişilerdir. Bu sebeple Allah (c.c.) Peygamberleri günah işlemekten korumuştur. Bu nitelik, sadece Peygamberlere aittir. e) TEBLİĞ: Bildirmek demektir. Peygamberler Allah (c.c.)’tan aldıkları tüm bilgileri, emir ve yasakları olduğu gibi, hiç bir değişikliğe uğratmadan, eksiksiz olarak insanlara ulaştırma görevini yerine getirirler. Peygamberler melek değil, bizim gibi birer insandır. Yerler, içerler, her türlü beşeri hayatı diğer insanlar gibi yaşarlar. Ömürleri sona erince de ahirete irtihal ederler. Kur’an-ı Kerîm’de ismi geçen Peygamberler şunlardır: Adem (a.s.), İdris (a.s.), Nuh (a.s.), Hûd (a.s.), Salih (a.s.), İshak (a.s.), İbrahim (a.s.), İsmail (a.s.), Şuayb (a.s.), Lût (a.s.), Yakûp (a.s.), Yusuf (a.s.), Musa (a.s.), Harun (a.s.), Davûd (a.s.), Süleyman (a.s.), Eyyüb (a.s.), Zul’kifl (a.s.), İlyas (a.s.), Elyasa (a.s.), Zekeriyya (a.s.), Yunus (a.s.), Yahya (a.s.), İsa (a.s.) ve Muhammed (s.a.v.)’dir. Uzeyir (a.s.), Lokman (a.s.) ve Zül’karneyn (a.s.)’in isimleri de Kur’an-ı Kerîm’de geçmektedir. Bu kimselerin “Peygamber mi”, yoksa “veli mi” olduğunda ihtilaf vardır. Bunlar da Peygamber kabul edilirse Kur’an-ı Kerîm’de ismi geçen Peygamberler 28 olur. Peygamberler Yüce Allah (c.c.) tarafından “Mucize” ile desteklenmişler dir. Mucize, peygamberlerin gösterdiği olağanüstü hallerdir. Allah (c.c.)’ın izni olmadan hiç bir peygamber mucize gösteremez. Peygamberimizin pek çok mucizesi vardır. Fakat O’nun en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerim’dir. AHİRETE İNANMAK Kainatta her şeyin bir başlangıcı ve birde sonu vardır. Başlangıcı ve sonu olmayan tek varlık Yüce Allah (c.c.)’tır. Dünyanın da bir gün sonu gele cektir. Dünyanın sonu gelince yüce Allah (c.c.)’ın emri ile İsrafil (a.s) Sûru üfürecektir. Bu üfürüşle kainatın düzeni bozulacak, yepyeni bir düzen kurulacak, bütün canlılar ölecektir. İsrafil (a.s)’in Sûr’a ikinci üfürüşü ile bütün canlılar tekrar dirilecektir. İnsanlar kabirlerinden kalkıp mahşer yerinde toplanacaktır. Buna “Öldükten sonra dirilme” denir. İşte bu yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar sürüp gidecek olan zamana “Ahiret hayatı” denir. Hesap, sual, mîzan, sırat, cennet, cehennem, rahmet, şefaat, ahiret gününde, mahşer yerinde karşılaşa cağımız olaylardır. MAHŞER: Ahiret günü insanların ilk toplantı yeridir. Mahşer yerinde toplanan insanların bir kısmı iyi işleri sebebiyle rahat edecek, bir kısmı da dünyadaki kusurlu davranışları nedeniyle sıkıntı içinde olacaktır. Mahşer yerinde müminler sevinecek, kafirler ise içinde bulundukları sıkıntılı durum sebebiyle “keşke toprak olsaydık” diyeceklerdir. AMEL DEFTERİ: Mahşer yerinde toplanan insanlara dünyada iken yaptıkları iyi-kötü işlerin yazılı olduğu amel defterleri verilecektir. Bu defterler cennetlik olanlara sağ tarafından, cehennemlik olanlara sol taraflarından verilecektir. HESAP VE MÎZAN: İnsanlar mahşer yerinde uzun süre kalacak, kişi orada ömrünü ne yolda tükettiğinden, vücudunu nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nerede harcadığından, bildiği ile nasıl amel ettiğinden hesaba çekilecektir. Kim zerre kadar hayır işlemişse onu, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görecektir. İyilikler ve kötülükler, ilahi adalet ölçüleri ile, amelleri tartan bir tartı ile tartılacaktır. İyiliği ağır basanlar kurtulacak, kötülükleri ağır basanlar perişan olacaklardır. SIRAT, CENNET VE CEHENNEM: Sırat, cehennem üzerine kurulmuş köprüdür. Dünyadaki işleri Yüce Allah (c.c.)’ı hoşnut edenler, bu köprüden kolaylıkla geçecek, cennete gireceklerdir. Allah (c.c.)’ın hoşnutluğunu kazana mayanlar, cehenneme düşecektir. Cennet mükafat yeridir. Cennete giren, orada istediği her türlü nimet ve lezzete kavuşacaktır. Müminler cennette Allah (c.c.)’a kavuşacak ve sürekli olarak orada kalacaklardır. Cehennem ise, azab yeridir. Yüce Allah (c.c.)’ı tanımayanlar cehennem de sürekli olarak cezalandırılacaklardır. Günahkar Müslümanlar da günahları oranında cehennemde kaldıktan sonra cennet nimetlerine kavuşacaklardır. RAHMET VE ŞEFAAT: Yüce Allah (c.c.)’ın rahmeti her şeyi kuşatmış tır. Allah (c.c.), ahirette de müminlere rahmet edecektir. Peygamberler, Allah (c.c.)’ın sevgili kulları, şehitler, alimler ve özellikle bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) insanlara Allah’ın izin vermesi üzerine şefaat edeceklerdir. Şefaat haktır. Şefaati kabul etmeyenler, şefaatten, özellikle Peygamberimiz (s.a.v.)’in şefaatinden yararlanamayacaklardır. KADER VE KAZAYA İNANMAK İmanın şartlarından altıncısı, kader ve kazaya, ister iyi, ister kötü, her şeyin Allah (c.c.)’ın bilmesi, dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmak tır. Kainatta, olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini ve nasıl olacakla rını, henüz onlar olmadan Allah (c.c.)’ın ezelde bilmesi ve takdir etmesine “kader” denir. Allah (c.c.) ‘ın ezelde takdir ettiği şeyleri zamanı gelince bu takdire uygun olarak yaratmasına “kaza” denir. Kaderi bir plana benzetirsek, Kaza da plana uygun olarak o şeyin yapıl masıdır. Kainatta meydana gelen her şey, Allah (c.c.)’ın bilmesi, dilemesi ve yaratması iledir. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Kader ve Kazaya inanmak, her şeyin Allah (c.c.) tarafından belirlen mesine ve zamanı gelince belirlendiği gibi yine Allah (c.c.) tarafından yaratıl masına inanmak demektir. Bu haber 5051 defa okunmustur.
|
E-BÜLTEN ÜYELİĞİ_SAAT_NAMAZ VAKİTLERİ |
||||||||||||||||
Bu sitenin içeriği titiz çalışmalar ile hazırlanmaktadır. Kaynak gösterilmesi şartı ile çoğaltılabilir. Altyapy: MyDesign Haber Sistemi |